Bu günlerde hemen hepimizin aklındaki sorular, bu kabus ne zaman bitecek? Ne zaman normal hayatımıza döneceğiz? Sevdiklerimize dostlarımızla ne zaman kucaklaşacağız? Ne zaman el sıkabileceğiz? Sokaklarda AVM’lerde eskiden olduğu gibi ne zaman korkusuzca gezecek, kafelerde kahvehanelerde ne zaman rahatça oturup eş dost ziyaretlerinde bulunacağız sorularıdır.
Salgının başlangıcında hemen herkesin büyük korku ve endişe içinde olduğu ve bir kesimin neredeyse felaket tellallığı yaptığı dönemde, basında ve bazı TV kanallarında fikrim sorulduğunda Ülkemizde salgının Avrupa ve Amerika kadar sert geçmeyeceğini daha rahat ve daha kısa sürede atlatacağımızı söylemiştim. Elbette bu söylem bir temenni olmaktan öte bir takım bilgilere, verilere ve sebeplere dayanıyordu. Türkiyede ve Dünyadaki sürece baktığımızda en başındaki bu öngörülerimizin gerçekleştiğini gördük. Salgının başlangıç döneminde virüsle mücadelemizde önemli bir başarı elde ettik.
Öncelikle bu virüs enfeksiyonunun sosyal bağları, yardımlaşma duygusu zayıflamış, her şeyin para ve rant ile ölçüldüğü ve insanlarının öncelikle kendini düşünen bireylerden oluştuğu toplumlarda sert geçeceğini öngörmek kolaydı. Kendini çok uygar sanan bir çok Avrupa ve Amerika toplumunda yeterli bir hijyen alışkanlığı yoktu. Basit bir ölçüt olabilecek tuvaletten sonra el yıkama alışkanlığı konusunda daha önce yapılan çalışmalarda bizim toplumumuzda bu oran % 95 iken Avrupa ve Amerika toplumlarında %15-25 arasında değişiyordu. Uygarlığın ölçüsü temizlik ise bizim toplumumuz çok daha uygardı. Buna benzer örnekleri çoğaltmak mümkündü.
Bir takım rant ve kapitalist endişeler bu toplumların tedbir alma süreçlerini ekonomik kayıp endişesi ile çok geciktirdi. Oysa ülkemizde salgın başlamadan çok önce gereken tüm tedbirler alınmış, bilim kurulları oluşturulmuş, birkaç hata dışında tüm tedbirler yerinde ve zamanında alınmak üzere planlanmıştı. Yeterli ilaç ve ekipman depolanmıştı.
Avrupa ve Amerikada sağlık sistemi tamamen paraya dayanmaktaydı. Paranız varsa tedavi olursunuz yoksa olamazsınız bu kadar basitti. Hekime hastaneye ulaşabilmek bizim ülkemizden çok daha zordu. Tamamen kapitalist düşünceye dayanan bir sistemde yeterli ve gelişmiş bir sağlık alt yapıları yoktu. Tedavi ve bakım maliyetleri oldukça yüksekti. Oysa bizim ülkemizin sağlık alt yapısı son derece güçlü sağlık çalışanı sayısı yeterli, üst düzey eğitimli ve tecrübeliydi. Bunun ötesinde bizim sağlıkçılarımızın cephede düşmanla savaşan askerlerimizden farksız bir şekilde büyük bir cesaretle canını hiçe sayarak salgının üzerine gittiğini gördük. Bu zaten beklediğimiz ve bildiğimiz bir şeydi.
Önceki dönem Sağlık Bakanlarından Sn. Recep Akdağ döneminde aslında takdir ettiğimiz, desteklediğimiz ve ilk örnek uygulamalarını Türkiyede bir çok nokta ile birlikte başhekimliğim döneminde Bursa Onkoloji Hastanesinde başlattığımız ‘’Sağlıkta Dönüşüm Programı’’nı, yanlış bir taktikle sağlık çalışanları ile birlikte uyum içinde yapmak yerine camiayı karşısına alarak, hekimleri yok sayarak yapmış olmasından kaynaklanan bir küskünlük ve kırgınlık olmakla birlikte konu sağlık ve hasta olduğunda bunların her zaman bir kenara bırakıldığını görmüştük ve bu salgında da göreceğimize şüphem yoktu. Nitekim de öyle oldu. Aslında bu açıdan bakıldığında da Sağlık Bakanımız Sn. Fahrettin Koca’yı bu süreçteki üstün başarısı ile birlikte sağlık camiası ile oluşturduğu yakınlaşma açısından da tebrik ve takdir etmek gereklidir.
Sağlık Bakanlığımızın yerinde ve zamanında yönlendirmeleri ile vaka sayımız yüksek olmasına rağmen Türkiye tedavi açısından çok başarılı oldu. Alınan tedbirlerle hiçbir zaman yatak, yoğun bakım, ilaç, koruyucu ekipman ve solunum cihazı sıkıntısı yaşamadık. Çok erkenden ve herkesi tedavi ettik. Tedaviye ve sağlık kuruluşuna ulaşamayan hasta olmadı. Avrupa Amerika örneklerindeki gibi sokağa ya da huzur evine terk edilmiş yaşlılar, hastane kapısında, koridorlarında ölen insanlar görmedik. İnsana saygının dibe vurduğu bu ülkelerin aksine yurt dışındaki hastalarımızı bile getirerek tedavi ettik. Çin ve benzer bazı ülkelerde hiçbir zaman güvenmeyeceğimiz ve gerçeği yansıtmayan verileri de dikkate alsak bile tedavi oranlarında tüm dünyanın üstüne çıktık.
Toplumumuzda her şeye rağmen çok üst düzeyde yardımlaşma, birlik beraberlik ruhu hakimdi. İnsanımız kurallara büyük ölçüde uydu, birbirine destek oldu. Başta Devletimiz olmak üzere birçok kurum ve kuruluş yardım kampanyaları ile halkımıza yardımcı oldu ve olmaya devam ediyor. Tüm değerleri ile yozlaşmış ve dejenere olmuş kapitalist ve materyalist bir dünya düzeninde bizim toplumumuz hala değerlerine çok bağlıydı ve bireysel birkaç olay dışında toplumsal dayanışmanın çok güzel örneklerini gösterdik. Günün sonunda elde edilen başarı alkışlanacak ve övünülecek büyük bir kazanımdı.
Bu günden sonrası ne olur bazılarının dediği gibi bu süreç birkaç yıl sürebilir mi?
Bu sorunun doğru cevabı için her ne kadar covid-19’u ilk kez yaşıyor olsak bile benzer virüs enfeksiyonları’nın doğal seyirlerine bakmak gerekmektedir. Bu tip viral enfeksiyonlar, önce birkaç vakanın görüldüğü bir başlangıç dönemi, ardından hızlı yayılma dönemi, bir pik ve plato dönemi ve gerileme dönemi ile birlikte giderek vaka sayısının sıfırlandığı yok olma dönemleri ile seyretmektedir. Ancak bu virüs enfeksiyonunun diğerlerinden en önemli farkı mevsimsel bir döngü götermemesidir. İnfluenza türü ve corona virüsün önceki versiyonlarında SARS ve MERS dışında genellikle bir mevsimsel döngü görülmekle birlikte COVİD 19 böyle bir seyir göstermemektedir.
Ancak son aylarda pandemi’nin bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de tedbirlerin gevşemesi ile birlikte yeniden ve daha hızlı bir yayılım sürecine girdiğini görüyoruz. Önümüzdeki aylarda yayılımın çok daha hızlı olabileceği görünmektedir.
Burada ülkemiz açısından sorun sağlık sistemimizin bu yayılmaya daha ne kadar dayanabileceğidir. Şimdiden bir çok hastanede yatak sorunu başlamıştır. Ancak benim düşüncem yine de iyi yönetilirse bu mücadelenin de başarıyla sonuçlanacağıdır.
Eğer virüs yeni mutasyonla daha patojen bir suş haline gelmezse ki çok küçük ihtimaldir, bağışıklık gelişerek döngünün sonunda tamamen kaybolmakta, bir sonraki dönem de ise yeni mutant suşlarla karşımıza gelmektedir. İnfluenza gibi virüslerde bu döngü genellikle yılda bir kez ve genellikle aynı şiddette salgınlarla olmaktadır. Corona virüs grubunda ise durum biraz faklıdır. Önceki yıllarda da corona salgınları görüyorduk, ama çoğu kere adından bile bahsetmezdik, çünkü o salgınlar çoğu kere çok hafif üst solunum yolları enfeksiyonları yada bağırsak enfeksiyonları tarzındaydı. Viral enfeksiyon genellemesi ile çoğu kere virüsün adını bile söylemeden geçiyorduk. Ancak SARS ve MERS salgınlarında corona virüslerinin de ciddi, ölümcül salgınlar yapabileceğini gördük. Her ne kadar SARS ve MERSde corona virüs salgını olmakla birlikte onların döngüsü ve şiddeti Covid-19 dan çok farklıydı. Bu enfeksiyonların covid-19’dan en önemli farkı yaygınlığı ve bulaş riskinin daha az, ancak çok daha ölümcül olmalarıydı. Toplumda enfekte olan ve belirtisiz yada hafif belirtilerle seyreden kişi oranı oldukça yüksek olmakla birlikte hastalanma oranı daha düşüktür. Görünen ve bilinen tablo toplumun büyük bir kısmının aşı ile yada virüsle bulaşarak bağışıklık sağlamadıkça yada toplumsal bağışıklık oluşmadıkça virüs yayılımının devam edeceğidir. Bu sürecin en az bir yıl süreceği de açıktır.
Enfeksiyon sonrası hiçbir şey eskisi gibi olmayacak söylemleri vahşi kapitalizmi yaşayan ülkeler için doğrudur. Sistemlerinin çöküşünü hep birlikte izliyoruz. Türkiye açısından ise her şey eskisinden çok daha güzel olacaktır. Salgın sonrası ortaya çıkan ekonomik sorunları yine el birliği ve dayanışma ile aşacağız. Hatta hayranlıkla arkasından gittiğimiz vahşi kapitalizmin sonunun ne olduğunu görür ve anlayabilirsek bu ülkemiz için büyük bir kazanım olacak ve bu süreçten çok daha güçlü çıkacağız. Bu dönemde değişen Dünya dengelerinde Ülkemiz hak ettiği yeri alacak kazandığı başarı ve geldiği nokta ile dünyanın güçlü ve lider ülkeleri arasına girecektir. Bizim milletimiz bu virüs enfeksiyonuna rağmen eski alışkanlıklarını kaybetmeyecek ve yeniden o sıcak atmosferi rahatlıkla yaşayacağı günlere kavuşacaktır.