Hemen Randevu

TÜRKİYE YAŞLANIYOR

TÜRKİYE YAŞLANIYOR

  • 28 Temmuz 2023

Nüfusun yaşlanması beraberinde yeni sorunları da getirmektedir ve getirecektir. Bu bir yandan yeni ekonomik maliyetler getirirken diğer taraftan sağlık sistemimiz içinde de buna yönelik yeni düzenlene, planlama ve stratejilerin geliştirilmesini gerektirecektir. 

 

Yıllarca nüfusunun gençliği ile övünen ve genç nüfusa sahip olmanın avantajını kullanan Türkiye’de de toplum giderek yaşlanıyor. Dünya Bankası verilerine göre Türkiye’de doksanlı yılların başında yüzde 4,3 olan 65 yaş üstü nüfusun 2020 yılında yüzde 7,7 olmasını beklenirken güncel veriler %9 civarını göstermektedir. 2001 yılında 2.38 olan doğurganlık hızı 2017 yılında 2.07 seviyesine düşmüş olup, bu oranın son yıllarda daha da düştüğü tahmin edilmektedir. Türkiye’nin doğusu ile batısı arasında doğurganlıkta ciddi farklar bulunmakla birlikte genel olarak tüm bölgelerde doğurganlık azalmaktadır. Doğurganlığı artırmak için ‘en az üç çocuk’ gibi söylemlerin de rakamlara yansımadığı, aynı şekilde yaşlanan Türkiye’nin çalışabilir’ nüfus oranı da hızla azaldığı görülmektedir. Türkiye, nüfusun ‘yenilenme düzeyi’ olarak kabul edilen 2.10 seviyesinin de gerisinde kalmıştır.

Nüfusun yaşlanması elbette beraberinde yeni sorunları da getirmektedir ve getirecektir. Bu bir yandan yeni ekonomik maliyetler getirirken diğer taraftan sağlık sistemimiz içinde de buna yönelik yeni düzenlene, planlama ve stratejilerin geliştirilmesini gerektirecektir.  Özellikle sosyal güvenlik anlamında çalışan nüfusun emekli nüfusa oranının azalması sosyal güvenlik kurumları açısından ciddi maliyet artışlarına neden olacaktır. Ülkemizde son yıllarda yaşanan erken emeklilik ve emeklilikte yaşa takılanlar sorunu tam da bundan kaynaklanmaktadır.

Sağlık politikaları ve sağlık sorunları açısından da yeni bakış açılarına ihtiyacımız vardır. Yaşlı hasta birçok yönden normal erişkinden farklıdır. Klinik belirti ve bulgular, tedavi yaklaşımları ve daha birçok parametre yaşlıda farklıdır, dolayısıyla sağlık yönetimleri, sağlıklı yaşlanma ve yaş alma çalışmaları buna göre planlanmalıdır. Türkiye’de beklenen yaşam süresinin kadınlarda 75.7, erkeklerde 70.7 iken 65 yaş üstü nüfusun hastaneye kabullerin yüzde 50’sini oluşturduğu belirlenmiştir. Yani hastane yatışlarının %50’ den fazlasını 65 yaş üstü grup oluşturmaktadır.

Yaşlanma aslında doğumla birlikte başlayan fizyolojik bir süreçtir ve bu sürecin çok erken yaşlardan itibaren doğru yönetilmesi ilerleyen yaşlarda ortaya çıkabilecek olan birçok sağlık sorunun engellenerek sağlıklı yaşlanma değil yaş almanın sağlanması açısından önemlidir. Burada hem kişisel olarak hem de genel sağlık politikaları açısından yapılacak çok şey vardır.

Geriatrik hastada; hastalık etkenleri, belirtileri ve bulguları farklıdır. Organ sistemlerindeki çoklu hastalıklar ve çoklu ilaç kullanım ihtiyacı sıktır. Değişik düzeylerdeki zihni bozukluklara sıklıkla rastlanmaktadır dolayısıyla yaşlı hasta grubu multidisipliner yaklaşım gerektirir. Diyabet, hipertansiyon, çeşitli kanserler  ve kalp damar hastalıkları başta olmak üzere  endokrin ve metabolik hastalıklar, beslenme ve sıvı elektrolit bozuklukları, kronik karaciğer hastalıkları, otoimmün ve kollagen doku hastalıkları, böbrek yetmezlikleri, kronik solunum yetmezlikleri, hematolojik hastalıklar sıklıkla rastlanmakta, çoğu kere bu hastalıkların bir kaçı bir arada bulunabilmekte, bu durum da bazen polifarmasi dediğimiz çok sayıda ilacın bir arada kullanılması gereğini doğurmaktadır. Çoklu ilaç kullanımı ise başlı başına bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Doğru ilaçların ve doğru ilaç kombinasyonlarının belirlenmesi uzmanlık gerektiren bir iştir. Yaşlıların tedaviye verdikleri cevap, ilaç etkileşimleri ve ilaç dozları erişkin gruptan önemli farklılıklar gösterirken aynı zamanda karaciğer ve böbrek başta olmak üzere birçok organın fonksiyon durumu ilaç doz ayarlamasını etkileyecektir. İç hastalıkları uzmanı ve aile hekimi bu durumu yönetmekte öncelikle sorumludur.

Yaşlı hastada metabolizmanın yavaşlaması ve ek bir takım organ hastalıkları, beslenmenin çok daha önemli hale gelmesi sonucunu doğuracaktır. Sağlıklı ve doğru beslenme hem yaşlanmayı geciktirecek hem de birçok kronik hastalığın etkin tedavisinde rol oynayacaktır. Yaşlılarda beslenme programının doğru belirlenmesi bir iç hastalıkları uzmanının işi olmakla birlikte diyetisyen desteği gerekli durumlarda mutlaka sağlanmalıdır. En çok karşımıza çıkan sıvı alımı ile ilgili sorunlar mutlaka erkenden fark edilmeli ve gereği yapılmalıdır.

Yaşlı hasta grubunda nörolojik, psikiyatrik ve zihinsel sorunlar da karşımıza sık olarak çıkacaktır. Doğru bir nörolojik ve psikiyatrik değerlendirme mutlaka gerekli olmakla birlikte organik birçok sorunun yaşlı hastada bilişsel sorunlarla ve başka nöropsikiatrik tablolarla karşımıza çıkabileceği unutulmamalıdır.  Nörolojik hastalıklar ile sistemik ve organ hastalıklarında ortaya çıkan zihni bozukluklar doğru şekilde değerlendirilmeli ve ayrımı doğru yapılmalıdır. Aksi durumda tedavi edilebilir bir organik hastalığı olan bir yaşlı yıllarca gereksiz yere Alzheimer tedavisi alabilir.  Nörolog ya da psikiyatrist açısından bakıldığında genç hastalardakine benzer bir klinik tablo beklenmeksizin yeni bir psikiyatrik tablo sergileyen her yaşlıda genel tıbbi nedenler titizlikle araştırılmalıdır.  Hipertansiyon ile Alzheimer hastalığı arasındaki ilişki klinik olarak Alzheimer’ın ortaya çıkmasından 15 ile 20 yıl öncesine dayanmaktadır ve basitçe hipertansiyonun doğru tedavisi Alzheimer riskini önemli ölçüde azaltabilir. Koroner by-pass ameliyatlarında nörokognitif bozukluklar ve kişilik değişimleri operasyon sonrası hastaların yaklaşık yüzde 80’inde görülmekte ve cerrahi sonrası 5 yılda da hastaların yüzde 42’sini etkilemektedir.

 Ağrı tedavisi yaşlılarda diğer kronik hastalıkların tedavileri arasında çoğunlukla göz ardı edilmekte, yetersiz ağrı tedavisi, yaşlıların hayat kalitesinde ve fonksiyonelliğinde önemli kısıtlamalar getirmektedir. Bu hastalarda sosyal izolasyon ve depresyon sıklıkla karşımıza çıkabilmektedir. Özelikle demans (bunama) gibi iletişim bozukluğu olan ve şikayetlerini anlatamayacak derecede düşkün yaşlılarda ağrıyı objektif olarak değerlendirerek uygun bir tedavi stratejisi belirlemek oldukça zordur.

Yaşlı hastalarda kalp damar sistemini veya diğer sistemleri tutan ek patolojiler bulunabileceğinden bu hastalarda cerrahi tedaviye karar verirken çok daha titiz davranılmalıdır. Cerrahi tedavi mutlaka gerekiyorsa, bu girişimin öncelikle genel anestezi altında hastayı tamamen uyutmak suretiyle yapılıp yapılamayacağı ortaya konmalıdır. Hastanın genel anestezi alması sakıncalı ise başka yöntemler düşünülmelidir.

Uyku sorunları yaşlılarda yine çok sıklıkla karşılaşılan durumlardır. Yaşlanma ile birlikte uykunun kalitesi ve zamanlaması değişir, sirkadyen ritim çevreye göre erkene kayar. Erken yatmaya, erken kalkmaya eğilim artar. Gün içi kestirmeler fazladır. Gündüz uykululuk hali özellikle başka kronik hastalıklar da varsa artar. Jetlag, vardiyalı çalışma gibi hızlı faz değişikliklerine uyum azalır. Yaşlılarda uyku bozukluğunun sebepleri ise nörolojik ya da psikiyatrik problemlerle beraber bir o kadar da kronik hastalıklar ve bunların tedavisi için kullanılan İlaçlardır. Bakım evlerinde uyku sorunları çok fazladır, çözümü için ise her yaşlıda bu açıdan sorgulama yapılmalıdır. Bu noktada eğitimli personel önemlidir. Yaşla uyku apnesi sıklığı artar. Horlama, tanıklı apne, gündüz uykululuk araştırılmalıdır. Özellikle demanslı hastalarda uykusuzluk sık görülür.

Sonuç olarak yaşlanma önlenemeyen bir fizyopatolojik süreçtir ve bu süreç mutlaka iç hastalıkları ve nöroloji uzmanının yakın çalışması ile yönetilmelidir. Doğru yönetilirse hepimiz son derece sağlıklı, yüksek yaşam kaliteli ve keyifli bir yaşlılık dönemi geçirebiliriz.

 

Önceliğimiz sağlığınızdır.

Sağlıklı günler dilerim.