Hemen Randevu

YÜKSEK TANSİYON VE FARKINDALIK SORUNU

YÜKSEK TANSİYON VE FARKINDALIK SORUNU

  • 28 Temmuz 2023
  • Kan basıncı yüksek olan bir insan için en önemli tehlike, bunun tespit edilmesidir, çünkü kimi şaşkınlar bu yüksek kan basıncını düşürmeyi deneyebilirler. ( Hay, Brit Med  J, 1931)
  • Hipertansiyon, kontrol edilebilir olsa bile dokunulmaması gereken önemli bir kompansatuar (koruyucu, telafi edici) mekanizmadır. (Paul Dudley White 1931)
  • Esansiyel hipertansiyonlu çoğu vak’aya tedavi gerekmediği gibi tedaviye hiç kalkışılmaması daha da hayırlıdır. Genellikle bu kişilere kan basınçları hakkında ne kadar az bilgi verilirse o kadar iyi olur. (scott, Tice’s Practise of Medicine, 1946)

 

Şimdi yukarıdaki satırları okuduğunuzda kim söylüyor bu deli saçmalarını diyorsunuzdur sanırım. Ama bu sözler bir zamanların çok ünlü doktorlarına ait ve zamanın en önemli tıp dergilerinde ve klasik kitaplarında yer bulmuş, kabul görmüş görüşler. Ayrıca bu görüşler öyle birkaç yüz yıl öncesine de değil 1930-1950 dönemine ait. 

Günümüzün en sık rastlanan sağlık problemlerinden biri olmasına rağmen hipertansiyon konusundaki gerçekten doğru bilgilenmemiz ve hipertansiyonu öğrenmeye başlamamız biz hekimler için bile maalesef 40-50 yıl gibi bir zaman dilimine dayanmaktadır. Hipertansiyonun ne denli önemli bir sağlık sorunu olduğunun fark edilmesi ile birlikte bütün dünyada çok kapsamlı araştırmalar başlamış, birçok tedavi yöntemi ve ilaç denenmiş ve denenmektedir. Bu gün için bile tüm dünyada üzerinde en çok tartışılan, konuşulan ve her gün yeni bir ilaç ve tedavi yöntemi geliştirilen ciddi bir sağlık sorunu olmaya devam etmektedir.  Aslında önlenebilir bir sorun olmakla birlikte dünyada ölüm nedenleri arasında bir numaralı risk faktörü olmaya devam etmektedir

2000 yılı itibariyle dünyada erişkin nüfusun % 26.4’sının hipertansiyonu olduğu ve bu oranın 2025 yılında % 29.2’ye çıkacağı öngörülmüştür. Bir diğer deyişle, halen bir buçuk milyarın üstünde insanın hipertansiyonu ya da hipertansiyon riski vardır ve 25 yıl sonra bu rakam 2,5 milyarı aşacaktır.  Türk Kardiyoloji Derneği’nin son yıllarda ülkemizde yaptığı önemli bir çalışma Türkiye’de hipertansiyon sıklığının neredeyse % 45 e ulaştığını göstermektedir. Hipertansiyonun farkında olunması anlamında; tüm dünyada ve ülkemizde nerdeyse % 40-50 civarında hasta hipertansiyonu olup bunun farkında değildir. Yani kişi hipertansiftir, çok önemli bir düzeltilebilir risk faktörü taşımaktadır ancak bundan haberi yoktur.

Bir diğer sorun hipertansiyonun tedavisindeki başarı oranlarımızdır. Son yıllarda yapılan bunca çalışmaya, bunca yeni ve çok modern tedavi yöntemleri ve ilaçlara rağmen hipertansiyon tedavi başarı oranları oldukça düşüktür.

Hipertansiyonun farkında olup bir şekilde bir sağlık kuruluşuna başvuran ve tedavi altına alınan hastalarda tansiyon değerlerinin ideal olan değerlere indirildiği ve hipertansiyonun bir risk faktörü olmaktan çıkarıldığı hasta yüzdesi de tüm dünya ülkelerinde az çok farklılıklar olmakla birlikte % 20 civarını geçememektedir. Sonuç olarak tüm hipertansiflerde tedavi edilme oranları % 10 civarında kalmaktadır.  Yani her 100 hipertansiyonlu hastadan ancak 10’u tedavi edilebilmektedir.

 

Peki neden böyledir?  Neden başarı oranlarımız bu kadar düşüktür?

Burada çok fazla sayıda faktör sayılabilir;

Öncelikle hipertansiyonun çoğu kere bir belirti ve şikayete yol açmaması ve tesadüfen bir ölçümle ortaya çıkması: Türk Hipertansiyon ve Böbrek Hastalıkları Derneği tarafından gerçekleştirilen çalışmalarda daha önce hiç tansiyon ölçtürmemiş insanların oranı % 40’ ı geçmekte hipertansiyonu olup da tedavi alanlar ise % 30 dolayında kalmaktadır.

Hastaların hipertansiyonun ne olduğu, sebep sonuç ilişkileri anlamında yeterli bilinçlenmemiş olması; Hipertansiyon anlaşılmaz bir şekilde ciddiye alınmamakta birçok kalp ve böbrek hastalığının aslında hipertansiyon nedeniyle ortaya çıktığı, ölümcül kalp ve beyin sorunlarının olabileceği düşünülmemektedir.

Her hasta için en uygun olan etkin tedavi yönteminin doğru belirlenememesi;  Bu sorun ülkemizde olduğu kadar gelişmiş ülkelerde de çok önem kazanmaktadır. Maalesef hipertansif hasta için gerekli ve yeterli düzeyde inceleme çoğu kere yapılmamakta veya yapılamamakta, hekimlerin ilaç tercihi çoğu kere yüzeyel bilgilere dayanmakta, olay yüksek tansiyon, bir tansiyon ilacı reçetesi noktasına kadar indirgenebilmektedir. Uygunsuz ilaç seçimi, ilaçlara bağlı yan etkiler, tansiyonun yetersiz kontrol edilmesi hasta uyumunu olumsuz etkilemekte ve hastalar çoğu kere tedavilerini yarım bırakmaktadır.

Hipertansiyonun kronik bir hastalık olması, çok uzun süreli takip gerektirmesi; Bütün bilinçlendirme çalışmalarına rağmen hastalarımızın birçoğunda hala hipertansiyonun bir nezle grip gibi birkaç ilaçla bir süre sonra düzelebileceği algısının bulunması.

Her şeye rağmen hastaların uyumsuz olması, uzun süreli tedavilerde ilaçlarını düzenli ve zamanında kullanmaması.

Beslenme ve yaşam tarzının getirdiği olumsuz katkının hep göz ardı edilmesi, özellikle tuz tüketiminin kontrol edilememesi, hipertansiyon tedavisinde ilaç tedavisi kadar önemli olan sağlıklı yaşam ve beslenme ilkelerinin umursanmaması ve göz ardı edilmesi.

Yaşadığımız olumsuz çevre koşulları ve doğal olmayan beslenme koşullarının bebeklikten itibaren ilerleyen yaşlarda oluşacak hipertansiyon için zemin hazırlaması.

Yukarıda bahsedilen başlıkların her biri ayrı bir yazının konusu olabilecek nitelikte aslında uzun uzun incelenmesi ve tartışılması gereken konulardır.

Hipertansiyon konusunda birkaç bölümlük bir yazının aslında giriş kısmı olabilecek bu bölümün yazılmasının amacı öncelikle hipertansiyonun farkında olmanın vurgusunu yapabilmektir. Gerek hastalarımız ve gerekse hekimlerimizin ihmal ettiği bu konu hipertansiyonun doğru tanımlanmasının, sebep sonuç ilişkileri ve komplikasyonlarının iyi incelenmesinin önündeki en önemli engeldir. Önümüzdeki yazılarda konuya devam edilecek ve hipertansiyonun nedenleri, sonuçları ve tedavileri üzerinde durulacaktır.