Ergenlik Döneminde Depresyon
İnsanlar hayata gözlerini açmalarından itibaren gelişim gösteren ve gelişimleri çok uzun yıllar devam eden canlılardır. Bu gelişme sürecinde insanlar çeşitli dönemlerden geçerler ve gelişimlerinde ergenlik sürecinin 15-25 yaş arası dönemin oldukça önemli olduğu konusunda görüş birliği mevcuttur.
Çocukluktan yetişkinliği geçişte bir ara dönem olan ergenlikte, bireylerin tüm yetişkinlik hayatlarında kendilerine eşlik edecek olan biyolojik ve psikolojik özelliklerinin çoğuna oldukça kısa sürede geçiş yaparlar. Çocuğun tüm organları büyür, boyu uzar, kilo alır, yüz şekli değişir vs. Vücut hormon dağılımının da hızlı bir şekilde değişmesi nedeni ile ergenler bir yandan vücutlarında meydana gelen değişiklikler, bir yandan psikolojik duygu ve düşünce karmaşası ile baş etmek durumunda kalırlar.
Depresyon belirli bir süre devam eden bir çökkünlük, kederlilik ve gerek bedensel gerekse düşünsel her türlü faaliyette yavaşlamaya neden olan bir rahatsızlıktır. Genel olarak bu duygular yaşanan çeşitli olumsuz olayların neticesi olarak ortaya çıkar fakat her olumsuz olayın akabinde bir depresyon yaşanmaz. Depresyonda bu durum oldukça uzun süreli ve bireyin günlük hayatını da etkileyecek derece ağır olarak devam eder. Depresyon, her beş kişiden birinde görülmekle birlikte bölgeden bölgeye de değişiklik göstermektedir . Depresyonun belirtileri ise şu şekildedir ; çevresine ve olaylara karşı ilgi kaybı, enerji azlığı, önceden keyif aldığı ilgi alanı olan şeylerden zevk alamama, uyku bozuklukları, çökkünlük, karamsarlık, kederlilik, psikomotor düşünsel aktivitede yavaşlama, aktivite verimliliğinde düşüş, suçluluk-değersizlik fikirleri, kararsızlık, odaklanamama,dikkat, hatırlamada güçlük şeklindedir.
Ergenlikte yaşanan ruhsal problemlerin en önemlilerinin başında depresyon bulunmaktadır. Ergenlikte depresyonun nedenleri konusunda en çok incelenen etken genetik etkenlerdir. Bunun yanı sıra ergenlik döneminde depresyonun ortaya çıkmasında çevresel faktörlerin, olumsuz yaşam olaylarının, biyolojik faktörlerin de sebep olduğu söylenebilir. Gerçekleştirilen çalışmalar neticesinde depresyon rahatsızlığı olan ergenlerin beşte biri ile yarısı kadar olan bir sayıdaki ergenin aile öyküsünde bir ruhsal bozukluk rahatsızlığı bulunduğu belirlenmiştir. Depresyonun gelişiminde ergenin ailesi ve sosyal çevresi en etkili unsurlardır. Genetik olarak depresyona yatkın bir ergenin aile ve sosyal çevresi ergene olumlu katkılarda bulunursa depresyonun asgari seviyede atlatılması kuvvetle muhtemeldir. Gerçekleştirilen araştırmalar neticesinde genel olarak ergenlerin daha fazla anne ile çatışma yaşadığı belirlenmiştir. Aile içi çatışmaların ise genel olarak ders çalışma, kardeşler arası kıskançlık, kuşaklar arası çatışma ve ekonomik sorunlar nedeniyle ortaya çıktığı görülmüştür. Ergen depresyonunun büyük ölçüde psiko-sosyal anne-baba/ailesel risk etkenleri ile ilişkili olduğu, ekonomik sıkıntılar ve yoksulluk, stresli yaşam olayları, aile içi uyumsuzluk, anne-baba psikopatolojisi ve aile içi şiddet ile de bağlantılı olduğu bildirilmiştir. Ayrıca, depresif ailelerin çocuklarında depresyon vakalarının görülme sıklığı da daha fazladır. Ergenlik , biyolojik ve fiziksel özelliklerde köklü değişikliklerin gerçekleştiği bir süreçtir. Söz konusu gelişimin gencin karşısına birden çıkması nedeni gencin bu sürece hazırlıksız yakalanması bu süreci atlatmasında kendisini çaresiz ve yalnız hissetmesine neden olabilir. Dolayısı ile bu sürece genci hazırlamak, bilgilendirmek ve onu desteklemek, ergenlik sürecinin sıkıntısız olarak atlatılmasında oldukça etkili olmaktadır. Ergenlik bazı gençlerde geç başlayabilir. Gençlerin bu durumu bir problem olarak düşünmemesi için, bu durumun gayet normal olduğu bazı gençlerin ergenliğe geç girebileceği konusunda bilgilendirilmelidir. Aksi takdirde bu durumun gençlerde kaygı bozukluğuna sebep olması, daha ileri düzeyde bu kaygı bozukluğunun depresyona zemin hazırlaması görülebilmektedir.