Biz makarnayı ekmekle yiyen bir toplumduk, annelerimiz bizi nişasta ile beslerdi, ona rağmen toplumdaki diyabet sıklığı yüzde ikinin altındaydı, insülin direnci nedir bilmezdik. Ne oldu da bu tanımlar hayatımıza bu kadar girdi. Diyabet, kanser ve bir çok başka hastalık böyle salgın halinde arttı. Asıl araştırılması ve üzerinde durulması gereken konu budur. Burdan baktığımızda en önemli sorunun gıdalarla, yaşam tarzımızla, alkol ve sigara kullanımı ile ilgili olduğu görülmektedir. Sağlıksız koşullarda üretilen içine türlü çeşitli tatlandırıcı, raf ömrünü uzatıcı hatta bağımlılık yapıcı neredeyse tümü kanserojen maddeler ilave edilen, sağlıksız alüminyum yada plastik gibi malzemeler ile paketlenen, ve ticari nedenlerle çoğu kere GDO’lu bitkilerle üretilen gıdalar baş nedendir. Fazla karbonhidratın zararlarını göz ardı etmemekle şimdilerde moda ve popüler olan şeker düşmanlığı kadar bu gıda terörü ile mücadele edilmelidir. Ancak herşeyin rant üzerine kurulu olduğu bu dönemde, bu hiç kolay bir iş değildir.
Nedir Bu İnsülin Direnci? Nasıl Oluşur?
Yaşamın sürdürülebilmesi için hücrelerimizin enerji kullanmaya ihtiyacı vardır. Tam dinlenme durumunda bile yaşamsal fonksiyonların sürdürülmesi için gerekli olan metabolik aktiviteye bazal metabolizma denilir. Bazal metabolizma hızımız vücudumuzun tüm dengeleri ile bir şekilde ilişkilidir ve kilo durumumuzu belirleyen en önemli olgudur. En başta insülin hormonu olmak üzere troid hormonları ve daha bir çok hormon enerji kullanımını ve bazal metabolizmayı etkilemektedir.
Pankreas tarafından salgılanan İnsülin hormonu karbonhidratların kullanımını düzenleyen diyabet ve obezite gelişmesinde en önemli rolü olan hormondur. Pankreas karın boşluğunun üst tarafında ve bel omurlarının ön kısmında yerleşik bir organdır. Salgılarıyla sindirim fonksiyonuna yardımcı olur ve kan şekerini düzenler. İnsülin polipeptit yapıya sahip, büyüme ve gelişmede rol alan Anabolizan bir hormondur. En önemli işlevi dokularda karbonhidrat ve yağ metabolizmasını düzenlemek ve glikoz kullanımını sağlamaktır. Bunun yanında protein sentezini artıran, hücrelerin çoğalması ve olgunlaşması ile doku yenilenmesi ve büyümeye önemli katkısı olan hormondur
İnsülinin biyolojik etkisi, özellikle yağ, karaciğer ve kas hücrelerinde bulunan hedef hücre zarının yüzeyindeki reseptörüne bağlanması ile başlar. Reseptörleri bir kapının kilidi insülini de o kilidin anahtarı olarak basitçe düşünebiliriz. İnsan vücudundaki farklı birçok hücrede insülin reseptörü mevcuttur. İnsülin reseptörü, tek bir gen tarafından kodlanan, iki protein subunit içeren bir hücre zarı glikoproteini olup, ‘Büyüme Faktörü Reseptör Ailesi’ üyesidir. İnsülin reseptörlerinin insüline yeterli ilgi göstermeyip cevap vermemesi ile insülin direnci ortaya çıkar.
Genetik yatkınlık ve çeşitli mutasyonlar, obezite, yaşlanma, fazla karbonhidratlı beslenme, alkol, sigara, stres, sağlıksız, dengesiz ve kötü beslenme, hareketsiz, sedanter yaşam, çevresel faktörler, hava kirliliği, çevre kirliliği, gıdalardaki kontrol dışı katkı maddeleri ve pestisitler insülin direncinin oluşmasındaki en önemli etmenlerdir.
Yağ dokunun sadece trigliseridler için basit bir depo işlevi görmediği, aynı zamanda birçok peptid ve sitokin salgılayan aktif bir endokrin organ olduğu artık bilinmektedir. Salgılanan peptidler arasında, leptin, adiponektin, rezistin ve sitokin olarak ise TNF alfa sayılabilir. Tüm bunlar enerji metabolizmasını ve insülin duyarlılığını düzenler. Kilo alımı ile insülin direnci ve diyabet oluşmasının nedeni budur. ALKOL KULLANIMI BU NOKTADA ÖNEMLİ BİR TETİKLEYİCİDİR…
Diyabet, obezite, metabolik sendrom, hipertansiyon, çeşitli kanserler, kalp damar hastalıkları , gut Böbrek hastalıkları ve böbrek yetmezliği, göz hastalıkları, karaciğer yağlanması, siroz, lipid metabolizma bozuklulları, polikistik over hastalığı ve infertilite, alzheimer (bunama) insülin direnci ile birebir ilişkisi kanıtlanmış hastalıklardır.
İnsülin Direncini Nasıl Anlayacağız? Nasıl Şüpheleneceğiz?
- Ağır bir yemek sonrası, şekerli bir gıda yedikten sonra gereğinden fazla bir ağırlık hissi, uyku hali oluşması;
- Yemekten sonra şekerin kontrolsüz olarak düşmeye başlamasıyla el titremesi, terleme,
- Mide kazınması şikayetleri;
- Kilo almanın kontrol edilememesi
- Sık tatlı yeme isteği
- Yorgunluk isteksizlik performans düşüklüğü
- Bel çevresinin giderek genişlemesi
- ‘Akantozis Nigrikans’ denilen özellikle koltuk altı, kasık, boyun bölgelerinde esmerleşme
- Karaciğerde yağlanma
- Kadınlarda adet düzensizlikleri gibi belirtiler insülin direncinin göstergesi olabilir.
Şu Soruları Kendinize Sorun.
- Abur cubur; çerez, cips, patlamış mısır besinleri tüketiyor muyum?
- Tansiyonum 140-90 üzerine çıkıyor mu?
- Düzenli spor veya egzersize rağmen kilo vermemde problem oluyor mu?
- Bel kalınlığım fazla mı? (Bel çevresinde yağ birikimi var mı?)
- Ailemde; diyabet veya kalp hastası, tansiyon yüksekliği, polikistik over hastası ve şişman birey var mı?
- Yemek sonrası konsantrasyon güçlüğü, dengesizlik, baş ağrısı yaşıyor muyum?
- Kolesterol yüksekliğim var mı?
- Ani olarak şeker ve hamur işi yeme ihtiyacım oluyor mu?
- Her yemekten sonra yorgunluk ve uyku hali hissediyor muyum?
- Açlık kan şekerimde yükseklik tespit edildi mi?
- Haftada 2 kereden az mı egzersiz yapıyorum?
Bu belirtilerden bir yada bir kaçı mevcut ise insülin direncinden şüphelenmek gereklidir.
Bu kadar soruna yol açan insülin direnci ile nasıl baş edeceğiz ? Aslında çok kolay. Sağlıklı yaşam koşulları ve yaşam tarzı değişiklikleri temel ve en önemli çözüm yoludur. Eğer ilave bir ilaç kullanılması gerekiyorsa ki bu çoğu kere gereksizdir. Buna doğru kararı da hekiminiz verecektir.
Aslında yaşam tarzı değişikliklerinden kasıt vücudumuzun programlandığı şekliyle, normal günlük fizyolojik ritmine uygun yani olması gereken sağlıklı yaşam koşullarına dönmektir.
Vücudumuzun gün içinde bir sirkadien ritmi ve homeostasis dediğimiz ayarlanmış bir programı mevcuttur. Bu ritm ve program aslında tüm doğa ile uyumludur. Güneşin doğuşu, batışı, gece gündüz ritimleri, bizim ritimlerimiz ile birebir uyum sağlar. Temel sorun bizim o programlanmış ritmin dışında yaşayıp aslında kendi organizmamız ile savaşmamızdır.
Neler Yapılabilir?
Tıbbi beslenme tedavisi, egzersiz ve hareketin artırılması, uyku düzeninin sağlanması ve sürdürülebilir olması önemlidir.
- İnsülin direnci tedavisinde tıbbi beslenme tedavisi; bireyin yaşı, cinsiyeti, fiziksel aktivite ve yaşam şekline göre kişiye özgün olarak belirlenir.
- İnsülin direnci diyeti tüm besin ögelerini yeterli ve dengeli bir şekilde içermelidir.
- Kısa dönem şok programlar uygulanmamalıdır.
- Vücut ağırlığının 6 ayda yaklaşık %5-10’unun azaltılması hedeflenmelidir. Bireyin günlük mevcut kalori alımı hesaplanmalı ve ortalama 400-600 kcal azaltılmalıdır.
- Haftalık 0.5-1 kg ağırlık kaybı hedeflenmelidir.
- Sürdürülebilir, uygulanabilir ve lezzetli bir program hazırlanmalıdır.
- Dengeli beslenme programı 4-6 öğünden oluşmalıdır. Sık aralıklarla beslenme bir sonraki öğünde fazla yemeyi önler.
- Günlük protein alımı toplam kalorinin %20-35’ini oluşturmalıdır. Proteinin yeterli miktarda alınması tokluk hissi ve yağsız vücut kitlesini koruması açısından önemlidir.
- Günlük kalorinin %25-35’i de yağlardan alınmalıdır.
- Yağda eriyen vitaminlerin emilimi( A, D, E, K) olumsuz etkilenebileceğinden yağ oranı çok azaltılmamalıdır.
- Günlük kalorinin %40-55’i de karbonhidratlardan alınmalıdır.
- Basit karbonhidratlar yerine (şeker gibi), kompleks karbonhidratlar (tam tahıl ürünleri, baklagiller) tercih edilmelidir.